27 Mayıs 2015 Çarşamba

MAĞAZADA MOBİL ÖDEME

*****

Nakitle ödemenin türlü zorlukları göz önünde bulundurulduğunda özellikle mobil ödemelerin alış verişi daha kolay ve güvenli kıldığı muhakkak. Şimdi internetten alış verişin yanı sıra, mağazadan yapılan alış verişlerde de mobil ödeme bizim için bir seçenek haline geldi. Daha dün yurtdışında bir örneğini okuyunca şaşırmışken, bugün bizde daha iyisini görmek beni mutlu etti. Bu yolla özellikle yoğun dönemlerde mağazadan alış veriş yapmak, kasada kaybedilen sinir bozucu dakikalar olmadan daha keyifli bir hal almış olacak. 

 

Bir bayram arifesi alışverişinde kasada geçen bunalımlı bekleme sürelerinin toplamına, önünüzdeki müşterinin kasiyerle yaptığı ilgisiz münakaşanın sizde yarattığı sinir harabiyetini ve birden kasiyerlerden birinin kasasını kapatmasının ortamı germesini de ekleyince alış veriş gerçekten görünmez maliyetlerle yüklü bir hal alıyor. Dolayısıyla seçerek ve deneyerek almayı seven müşteriler için mağazada mobil ödeme seçeneği gayet cazip hale geliyor.

 

Madalyonun diğer tarafında ise satıcı açısından güvenlikten taviz vermeden müşterinin kendi ödemesini kendi başına yapmasına izin vermek çok kolay değil. Müşterinin ödeme yapmadan mağazayı terk etmesini önlemek konusundaki zorluk bu konudaki gelişmelerin önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Marketlerde gördüğümüz self servis kasalar iyi bir uygulama olsa da parça başı fiyatın yüksek olduğu mağazalarda bunu yapmak o kadar kolay olmasa gerek. Bunun için mağazaların güvenlik sistemlerinde değişikliklere gitmesi ve ekstra bir takım yatırımlara katlanması gerekecektir elbette. En basitinden yaygın olarak kullanılan alarm etiketlerine bir çözüm bulmaları gerekecektir diye aklıma geliyor. Burada satıcının gerçekten bu yeni tüketici kitlesini (belki de şimdilik sadece küme demek daha doğru olur) gerçekten isteyip istemediği ve bu değişimi finanse etmek için yeterince istekli olup olmadığı değerlendirmesi önem kazanacaktır.

 

Yeniliklerin hayat sürelerini, başlangıçta prestij ve reklam amacıyla bu tür girişimlere kucak açan firmaları takip edenlerin olup olmadığı belirliyor.

 

Ama Bankalararası Kart Merkezi “#baybaynakit” demek için her şeyi denemeye devam edecek gibi görünüyor. Türkiye’de Bankalararası Kart Merkezi’nin dünyadaki gelişmelere bu kadar hızlı ayak uydurması ve birçok konuda piyasaya öncülük etmesi ülkemiz açısından bir şanstır. Dünya’da bir gün nakitsiz bir toplum olacaksa, BKM sayesinde bu Türkiye olabilir diye ümit ediyorum.

 


9 Mart 2015 Pazartesi

ELEKTRONİK POSTA YAĞMURU

Size de her gün yüzlerce elektronik posta geliyor mu? Ve gün sonunda henüz okunmamış, önemli olup olmadığını tespit etme şansı bile bulamadığınız onlarca postanız kalıyor mu? Yoksa bunlar da birikiyor ve posta kutunuzda yüzlerce okunmamış mailiniz mi bekliyor?

 

Elektronik posta insanların işini kolaylaştırmak ve işleri hızlandırmak için güzel bir icat ama maalesef bugünlerde her ikisini de sağlamıyor.

 

Teknoloji alanında çalışan insanlardan bile "bugün maillere hiç bakamadım" türünden cümleler duyuyoruz. İnsanlara mail atıp sonra mailime baktınız mı diye telefon ettiğiniz olmuyor mu? 

 

Elektronik posta gönderen kişi eğer gerçekten sadece ilgili kişileri seçmemiş ve bir ucundan ilişkilendirdiği herkesi adrese kopyalamışsa konuyla çok da ilgisi olmayan insanların posta kutusunda gereksiz mailler birikmeye başlıyor. Demek ki daha işin başında mail gönderirken alıcıları doğru seçmek gerekiyor. Bu işin sizin üzerinize düşen kısmı. Ama herkes bunu yapmadığı sürece siz yine her gün yüzlerce maille baş etmek zorunda olacaksınız. 

 

Bu sorunla başa çıkmak için hayatınızı kolaylaştıracak çözümler aramanız gerekiyor. Herkesin durumu elbette aynı değildir ama en azından masa başında çalışan çoğunluğun işine yarayacak kendimce uyguladığım bazı çözümleri buradan size de önermek istiyorum.

 

1-Muhakkak filtre kullanın. Mümkünse  postalarınızı Web üzerinden değil Outlook tarzı programlarla takip edin. Bunlar size daha gelişmiş filtre ve kural setleri oluşturmanızda yardımcı olacaktır. Böylece kesin olarak sizi ilgilendirmediğinden emin olduğunuz bir adresten veya başlık içeriğinden maillerinizi filtreleyebilir, bunlara bir kural tanımlayıp ayrı bir klasöre atabilir, hatta eminseniz doğrudan silinmiş öğeler klasörüne gönderebilirsiniz. Bu klasörü daha sonra toptan veya kontrol ederek temizleyebilirsiniz. Bunun dışında göndericiye göre klasörler oluşturup kural setinde gelen maillerin göndericisine göre doğrudan ilgili klasöre atmasını sağlarsanız önünüzde aynı sayıda mail, klasörlere atılmış olarak düzenli bir şekilde duracaktır. Böylece en azından üst düzey birinden bir mail gelmişse yüzlerce mailin arasında kaybolma ihtimali kalmaz. Outlook içindeki sıralama fonksiyonu aynı görevi görüyor gibi dursa da değildir.

 

2-Size biriminizle ilgili olmayan postalar gönderen insanları nazik bir dille uyarın. Muhatabınız sizin hangi işle görevli olduğunuzu tam olarak bilmiyor olabilir. Bu durumda kendisine durumu izah ederseniz, sizi mail listesinden çıkaracaktır. Bunu bıkmadan düzenli olarak yaparsanız, bir zaman sonra faydasını mutlaka göreceksiniz.

 

3-En güzelini sona sakladım. Posta kutunuzu her zaman sıfır tutun. "Bu görünümde gösterilecek öğe yok." yazısına alışın.  Mümkün olmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu benim hayatın birçok alanında uyguladığım bir yöntemdir ve sonuçları gerçekten inanılmaz.

 

Bekleyen işi sıfırda tutmak için göstereceğiniz çaba, emin olun biriken işler arasında yolunuzu bulmaya çalışmaya göre çok hafif kalacaktır. Basit bir hesapla bir insan kendisine atanan bütün işleri öyle veya böyle bitirmek zorunda. Yani sizin bu iş için ayıracağınız vakit sabit. Sadece her defasında bir önem sıralaması yapıp sonra bu planı takip etmekle uğraşana kadar, önem derecesine bakmadan gelen işi anında bitirin. Çünkü sizin takip için ihtiyaç duyacağınız zaman ve eforun yanı sıra yanlış öncelediğiniz işler dolayısıyla geciken, aksayan ve sizi sıkıntıya sokacak durumlardan kurtulmak için harcayacağınız çaba sizi çok daha fazla yoracaktır.

 

Bu yöntemi önerdiğim çok sayıda arkadaşım bunun mümkün olacağına başta inanmadıklarını, yoğunluğu yönetmenin bu kadar kolay olabileceğine  ihtimal vermediklerini  itiraf ettiler. Yapacağınız şey posta kutunuza bir mail düşer düşmez, önemine bakmadan o maili açıp gereğini  yerine getirmek, uzun süreli bir iş gerektirdiği için mümkün değilse bunları okunmamış konumda 'Bekleyen İşler' gibi bir  klasörde tutmaktır. Takip edeceğiniz tek yer bu klasör olacağı için kontrol edilmesi kolay olacaktır. Maillerin çoğunun 5-10 saniyede cevaplayabileceğiniz veya ilgilisine iletebileceğiniz, hatta gereksiz bulup sileceğiniz işlerden oluştuğunu hatırdan çıkarmayın. 5-10 saniyelik bir ara vermeniz, üzerinde o an çalıştığınız işi çok az etkileyecektir.   Eğer gelen postanın konusu belli zaman sonra hatırlamanızı gerektiren bir işse  üzerine bayrakla bir hatırlatıcı koyun, böylelikle işi aklınızda tutmak için çaba göstermenize  gerek kalmaz. 

 

İnanmasanız bile denemekten zarar gelmez, belli süre bu yöntemi devam ettirebilirseniz, eski yönteminize geri dönmeyeceğinizi garanti ediyorum. İşin güzel tarafı gelen her maile o kadar hızlı dönüş yapacaksınız ki muhataplarınız size hayranlıklarını ifade etmeye başlayacaklar.

 

Tekrarlamak gerekirse postalarınıza ayırdığınız süre hiçbir zaman daha fazla olmayacak ama siz hep sıfır bir posta kutusuyla yaşamanın rahatlığını yaşayacaksınız.

19 Şubat 2015 Perşembe

SAMSUNG -WE FOLLOW

Samsung yine en iyi bildiği şeyi yaptı ve mobil piyasasında rakibi Apple’ın peşine takıldı. LoopPay’i satın alarak daha önce ucundan girdiği elektronik cüzdan işinde önemli bir sıçrama yaptı. Fakat Apple bile, NFC gibi artık eskimiş bir teknoloji üzerine yatırım yapmakla eleştirilirken Samsung bir adım geriden gelmeyi göze alarak manyetik POS’lara göz dikti. Strateji olarak piyasaya hızlı bir giriş açısından yanlış bir karar olmamakla birlikte inovasyon bekleyen sektöre ‘hele elinizdekini bitirin’ modunda yaklaşmayı seçti. Samsung, Apple’a göre cüzdanını destekleyen POS sayısı itibarıyla hayli önde başlıyor. Mevcut POS’ların %90’ının manyetik özellikli bu sistemi desteklediği düşünüldüğünde Samsung için LoopPay kötü bir yatırım gibi durmuyor.

 

İki sistem karşılaştırıldığında ikisinin de artı ve eksileri var. Daha çok noktada ve mevcut teknolojiyle kullanılabilmesi ve kullanılmaya başlamak için satıcılarla bir ön anlaşma yapmaya gerek bırakmaması, Samsung’un yükselmesinin dış etkenlere bağımlılığını azaltıyor. Daha önceki bir yazımızda ApplePay’in gelişmesi için bağımlı olduğu dış etkenlerin sayısının çokluğundan bahsetmiştik. Öte yandan Samsung, güvenlik açısından ‘tokenization’ gibi ApplePay’in en önemli geliştirmesini göz ardı etmiş görünüyor. Ayrıca ApplePay in-app tabir edilen satışlarda da kullanılabilecek daha geniş spektrumlu bir ürünken, LoopPay en azından mevcut haliyle sadece fiziksel POS’larda kullanılacak bir ürün ve online işlemler için Samsung’un yeni geliştirmeler yapması gerekecek. Şu an açıklanan kısımda bununla ilgili bir şey görmedik. 

 

İşin bir de Android vs IOS yönü var tabi. Özellikle ABD dışında Android kullanıcı sayısının daha fazla olması Samsung için bir avantaj olacaktır. Mevcut sistem üzerine kurulduğu için ApplePay’e göre ABD dışında çok daha hızlı yaygınlaşacağı kesin görünüyor. Son olarak işin bir de maliyet boyutu var. Birincisi LoopPay’in Samsung cihazlarının fiyatlarına etkisi. LoopPay’in piyasada 90$ civarında alıcı bulan zamazingolarının cep telefonuna bu fiyatlarla entegre edilmesi Samsung cihaz satışlarını etkileyecektir. İkincisi de işlem maliyeti. Samsung’un bu hizmeti nasıl ücretlendireceğini henüz bilmiyoruz. Vakti gelince görürüz.

 

Neticede iki firma da yarına değil bugüne, hatta teknoloji açısından düne yatırım yapmıştır. Özellikle Apple’ın “bankacılığa ihtiyacımız var ama bankalara yok” (Bill Gates) söylemini sahiplenmek yerine banka ve kart firmalarıyla ortak çalışmasını beklerdik. Yani bankanın POS’unu kullanayım ama standardı ben belirleyeyim dersen, bankaların veya kart firmalarının yatırım yapması için böyle beklemek zorunda kalırsın. EMV uyumlu POS’ların değiştirilmesine yeni başlanmış ABD gibi bir ülkede yeni özelliklere sahip POS’ların geliştirilmesi ve standardın yükseltilmesi herkes için daha karlı olurdu diye düşünüyorum.