9 Ağustos 2014 Cumartesi

ÖDEME SİSTEMLERİNDEKİ GELİŞMELER

Ödeme sistemleri bankalarla banka olmadan para işlerine girmeye çalışan aktörler arasında bir rekabet alanı. İşin içinde mevduat veya kredi (yani bir borç alma veya borç verme işlemi) olmadığı için dünyanın her yerinde banka lisansına ihtiyaç duymadan rahatlıkla para hareketine aracılık etmek, büyük teknoloji şirketlerinin iştahını kabarttığı gibi startup olarak nitelendirilen yeni girişimcilerin de büyükler liginde yer almak için sıçrama tahtası olarak kullanmak istedikleri bir mecra haline dönmüştür. Büyükler ellerindeki kayıtlı kullanıcı (potansiyel müşteri) sayısıyla rakamların büyüklüğünden istifade ederken, yeni girişimciler yeni fikir ve teknolojilerle pazarı değiştirmeye ve akan suyu biraz da kendilerine doğru çevirmeye çalışıyorlar. Bütün bu senaryolar nakit paranın olmadığı “ütopik” bir dünyayı esas alırlar. İnsanlar nakit kullandıkları sürece bu teknolojilerin onlara zenginlik getirme ihtimali bulunmuyor. Dünyanın ekonomik ve yasal düzenlemeler açısından gelişmiş bölgelerinde, hatta daha fazla da gelişmekte olan bölgelerinde nakit kullanımının giderek azaldığı görülmektedir. Bunda alıcı ile satıcının yüz yüze gelmediği, dolayısıyla nakit alışverişinin mümkün olmadığı online alışverişin artması rol oynadığı gibi  tüketimde artışın meydana gelmesi sebebiyle el değiştiren para miktarının ciddi biçimde artmış olması da etken olabilir. İnsanlar haklı olarak bu kadar parayı nakit çekip, nakit olarak taşımak ve nakit olarak ödemek istemiyorlar. Ne kadar para harcadıklarını o an görmek de istemiyorlar. Çünkü kasadaki manzara, insanın alışverişten aldığı kimyasal hazzı birden sıfırlayabilecek bir hal alabilir. Nakit ödemek can yakar. Market arabasını doldur, kartını göster geç. Canınız yandı mı? Hayır. En azından kasadayken. Eğer bir de siz ayağınızı uzattıkça uzayan bir yorganınız varsa iş daha da güzel.

 

Peki yeni ödeme sistemleri neden istenen seviyede yaygınlaşamıyor. Elektronik cüzdanlar, temassız kartlar ve anahtarlıklar, mobil ödeme uygulamaları, P2P ağlar vesaire vesaire. Her gün değilse de belki her ay yeni bir icatla karşılaşıyor, okuyunca hayret ve hayranlıkla bakıyoruz. Ama bu kadar buluşa ve bu kadar yatırıma rağmen istenen boyutta bir yaygınlaşma neden sağlanamıyor?

Öncelikle belki ödeme işini satıcı ve alıcı açısından ayrı ayrı değerlendirmek lazım. Örneğin bu icatçılar satıcıları hiç kaale almazlar, çünkü para ödemeye hazır bir kitle olduğunu kanıtlayabilirlerse satıcıların her türlü zorluğa ve ilave masrafa ve gerekirse yatırıma katlanacağını varsayarlar. Ama bunun için satıcıyı müşterilerin geleceğine ikna etmeleri, bunun içinse yeterli sayıda “müşteri”yi avlamış olduklarını göstermeleri gerekir. Müşteri sayısını artırmak içinse potansiyel müşterilere bu icattan faydalanabilecekleri yeterli hizmet veya mal satıcısı bulunduğunu göstermeleri gerekir. Peki bu durum

bir döngüye yol açmıyor mu? Öyle görünüyor ki açıyor. Bu nedenle de bu icatların yaygınlaşması zaman alıyor. Zira önce bir tarafı yükseltip sonra ona oranla diğer tarafın onu yakalaması bekleniyor. İşin kötü tarafı bu süre çok uzarsa ikna olmuş satıcılar ilgilerini yitiriyor ve umut bağladıkları yeni sistem dükkan kapısında bir çıkartma veya sitelerinde bir logo olarak kalıyor. Alıcı açısından da büyük bir heyecanla dahil olduğu yeni sistem çok kısa zaman içinde hayatına beklediği renkleri katmamışsa kartı, uygulamayı, şifreyi her neyse bir kenara bırakıp unutmayı tercih ediyor. Bu da balığı yakalamak kadar onu elinizde tutmanın zorluğunu gösteriyor.

 

Olayın bir diğer açısı sanırım yanlış bir varsayıma dayanıyor. Bütün gençlerin son model elektronik cihazları ve sosyal iletişimi kullanmalarından hareketle her türlü yeniliği sorgusuz kabullenecekleri varsayımı bu. Halbuki gençler daha fazla seçenek gördüğü için daha zor seçen ve seçtiğine bağlılık geliştirmediği için bir anda ondan vazgeçip başka bir şeye geçebilen bir kitledir. Çalıştığı işyerine bile bağlılık geliştirmekte zorlanan bu kuşağın yararlandığı bir hizmete bağlı kalacağını düşünmek hatanın başlangıcıdır. Bu kuşak çok çabuk netice almak ve fayda görmek üzerine kodlanmış olduğundan, sisteme girdiği anda ona beklentilerini vermek zorundasınız. Sisteme gir hele bak ilerde ne güzellikler seni bekliyor türü bir sunum bu kuşak için hiçbirşey ifade etmiyor. Bu durum hem Y kuşağı hem de Ğ kuşağı (Türkiye’ye özgü farklı bir kuşak) için geçerlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder